28 Ocak 2014 Salı

Rıfat'ın Öyküsü

Sonbahar gelmişti. Yapraklar sararmış, tüm güçlerine rağmen meydan okuyamamış ve yer çekimine yenik düşmüşlerdi. Yaşlı bir bedenin çaresizce ölümü bekler gibi bir o kadar da heveslilerdi. Yeniden açmak, hayata yeniden renk katabilmek için.

Bu sabah Rıfat çok heyecanlıydı. Bütün gece kalbi olağan üstü atar halde uyumaya çalıştı ama nafile. Bedeni dinlense bile kalbi çok yorulmuştu. Heyecandan kendini alı veremiyordu. Kaşları kalemle çizilmişçesine kara, saçlarıysa gür ve dalgalı. Saçları ona farklı bir karizma sağlıyor. Gözleri yeşil, kirpikleri ise ahenkle dans ediyor. Bir çok kadın bu kirpiklere hasta oluyor, bazılarıysa kıskancından çıldırıyor. Elmacık kemikleri kırmızı. Nede olsa elma değil mi? kırmızı olmalı tabii.Çenesi hafif aşağıya doğru eğiliyor, sakalları ise çizgisel bir hizada karizmasını tamamlıyordu. Sakallarına hasta olan ayrı çocuklar vardı. Hatta ona aşık olanlar vardı.
Ama o bir çocuğu seviyordu. Sevdiğinden ise kimsenin haberi yoktu.

Heyecanlı oluşu hoşlandığı çocukla buluşacak olması. Bugün Rıfat için önemli bir gün. Yatağından kalkar kalkmaz pencere doğru yöneldi Rıfat. Perdeyi araladı yüzüne hafif bir ışık süzmesi yayıldı. Sakalları parlıyor,elmacık kemikleri güneşin etkisiyle daha kırmızı görünüyordu. Perdeyi aralamasıyla yüzünün yarısını kaplamış olan günün o ilk ışıkları dışarıdan bakıldığında kendisini hayran bırakacak nitelikteydi. Bir gözüyle perdenin aralanmış kısmından dışarıya baktı ve "Bugün ne güzel birgün. Her şey mükemmel olacağa benziyor" diye mırıldandı, derin bir nefes alarak iç geçirdi. 

Dışarıya bakıp havanın güzelliğinden emin olduktan sonra üstünü değiştirmek içim gardırobuna yöneldi. Gardırobunun bir kapısı baştan sona aynayla kaplıydı. Soyundu aynanın karşısında kendine hayran kalarak. Aslında kendine bu kadar hayran bir egoya sahip değil Rıfat. Sadece ona o kadar çok iltifat ediliyor ki bunu kabullenmişti. Çünkü Rıfat iç güzelliğe önem verenlerdendi. Ne kadar böyle olsa da, yakışıklı bir genç olmanın ona getirileri büyüktü. Sadece iç çamaşırı kalacak şekilde soyundu. Boxerının ona çok yakışmış olduğunu düşündü. Fiziği ise tam yerindeydi. En azından öyle düşünüyordu. 1.79 boyunda 70 kilo hafif kaslara sahip bir gençti nede olsa.

Üstünü giyindi artık hazırdı. Vücuduna yapışan kırmızı t-shirt ve buz mavisi kotuyla kampa gitmeye uygun haldeydi. Çantasını alıp evin merdivenlerinden aşağıya doğru indi. Tahta kokusu her sabah olduğu gibi yine ciğerlerine dolmuştu. O kadar heyecanlı şekilde indi ki merdivenlerin gıcırtısından kardeşi uyanmıştı. Henüz altı yaşında şirin bir erkek kardeşi vardı. Annesi ve babası standart orta halli gelirlere sahip ebeveynlerdi. Ailesi Rıfat'ın durumundan habersizdi. O eşcinselliğini bir süre daha saklama niyetindeydi. Nede olsa üniversiteyi yeni kazanmış bir gençti. Daha öğreneceği çok şey var.

Ayak üstü sütünü içip, krakerlerini yedikten sonra yola koyulmaya başladı. Heyecanı ve neşesi o kadar çoktu ki, bu yüzünden anlaşılıyordu. Sırıtmış şekilde evden çıkışı, beyaz dişlerinin görünmesine sebep oluyordu. Uzun zamandır evin o kapısından o halde çıkmamıştı Rıfat. Çantası sırtında izmir sokaklarında yürümeye başladı. En yakın otobüs durağına geldi ve beklemeye başladı. 

Bir anda iç sesi yine Rıfat'la konuşmaya başladı. Rıfat'ın kendisiyle konuşan bir sesi vardı. Başka kimsenin duymadığı, sadece onla anlaşabildiği bir ses, bir fısıltı, bir arkadaş, bir dost... "Sonunda" dedi iç ses. Rıfat "Evet bugün benim için önemli bir gün. İlk defa hoşlandığım bir çocukla baş başa kamp yapacağım. Umarım kamp düşündüğüm gibi geçer. Umarım cesaretli davranırım." dedi ve şöyle devam etti: Ağzını bükerek, tedirgin bir halde "Bana bu konuda lütfen yardımcı ol, yalvarırım, ne olursun!" dedi içinden. İç sesi ise "Ben senin her zaman yanındayım. Ben, senin içindeki senim." diye cevap verdi iç ses.

Konakta buluşacaklardı hoşlandığı çocukla. Saat 8:30 Rıfat iyice heyecanlanmaya başlamıştı. Çünkü buluşma saati gelmişti. Gözleri deli gibi onu arıyor, bir sağa bir sola, bakınıp duruyordu. Hâlbuki onun geleceği yönü biliyordu. Geleceği yöne bakması yeterliydi. 10 dakika geçti hâlâ gelen yoktu. "Bekle, sabırlı ol biraz Rıfat." dedi iç ses. Rıfat aldırmadı. Tedirgin davranışları onu konak meydanında annesini kaybetmiş korkmuş bir çocuğun saflığını vermişti. Oysa hoşlandığı çocuk Mete dakik bir çocuktu. Ne beklemeyi ne de bekletilmeyi severdi. Hay Allah heyecandan telefonunu unutmuştu. Hemen bir mesaj gönderdi. "Günaydın Mete. Ben konaktayım seni bekliyorum. Neredesin?" diye. Heyecanla elleri hafif titreyerek gelen mesajı okudu; "Günaydın Rıfat. 5 dakikaya oradayız. Geliyoruz." Geliyoruuzzz... Geliyoruz derken? Rıfat'ın kafasında sorular oluşmaya başladı. Yanlış yazdığını düşündü bir an. İç sesi hiç geçmeden "Yoksa gereksiz bir misafirimiz mi var?" dedi. Rıfat başını öne eğdi sustu. "Bu bir şeyi değiştirmez Rıfat. Altı üstü bir arkadaş daha geliyor." dedi iç ses. Yine cevap vermedi Rıfat. Banka oturmuş kara kara düşünüyordu. Zaten pek cesaretli biri değil, bir arkadaşının yanında Mete'ye aşık olduğunu nasıl söyleyeceğini düşünüyordu. "Hadi yapma ama Rıfat" dedi iç ses ve başını kaldırdı Rıfat. Onu görmüştü, öylece dona kaldı.

Dünya durmuştu. Her şey yavaşlamaya başlamıştı Rıfat için. Her yer flu bir şekilde görünürken gözleri sadece Mete'yi net bir şekilde seçebiliyordu. Rüzgarın tenini okşadığını hissediyordu. Dalgaların sesi bir seremoni gibi... Kuşlar ise Mete'nin önünden kaçışıyorlardı. Kanat sesleri kulağına kadar geliyordu. Kuşların ağır ağır betondan ayrılışını ve kanat çırpışlarını hissedebiliyordu. Aman Allah'ım, yine o gülüş! Mete'nin, Rıfat'ın kendisine hayran bıraktığı bir gülüş vardı. Üst dudak düz ve sabit, alt dudak ise tam ortasından aşağı doğru hafifçe bükülüyordu. Ters üçgeni andıran gülüşünü görünce dayanamıyordu Rıfat, bir öpücük kondurası geliyordu. Ama bu kendisi için sadece hayalden ibaretti. Daha da yaklaştı Mete ve elini uzattı Rıfat'a. Arkasından bir çocuk daha. Şok olmuştu Rıfat. Düşündüğü aklına gelmişti. İçinde fırtınalar koparken, bunu dışarıya hiç belli etmiyordu. Olamaz! Bu olamaz! Olamamalı. Hayal ettiği bu değildi. Üstelik Mete'nin arkadaşı oldukça yakışıklıydı da. Mete'yle o çocuk hakkındaki ihtimalleri düşünmeye başladı. İç ses olaya müdahale ederek "Rıfat kendine gel! Yeri mi şimdi? Kendine gel!" dedi ve Rıfat'ta Mete'ye elini uzattı.

"Merhaba Rıfat." dedi Mete. Aynı şekilde cevap verdi Rıfat, ama oldukça tedirgin bir halde "Mer...Merhaba Mete."
-Nasılsın?
Rıfat yine tedirgin bir şekilde
-İyi... İyiyim sen?
-Bende iyiyim Rıfatçım. Tanıştırayım bu Deniz.
Deniz
-Merhaba Rıfat. Tanıştığıma memnun oldum.
-Bende memnun oldum. dedi Rıfat.

Anlamsızca Mete'nin gözlerine bakarak bir şeyleri ima etmeye çalışıyordu Rıfat. Gözlerinden anlaşılıyordu. O kadar süredir bu planı yaparken hassasiyetle tamamen Mete odaklı bir plan yapmıştı Rıfat. Sadece aşk yönü olarak değil. Mete'nin uygun olduğu bir zamanda, onun sevebileceği bir kamp alanına, kendini iyi hissedebileceği bir yer seçilmişti. Her şey Mete'nin zevkine göre ayarlamıştı Rıfat. Çünkü onun sevdiği şekilde bir kamp geçirmek istiyordu. Rıfat'ın ise tek istediği şey sadece onunla beraber olabilmekti.

Devam edecek...